• Sövgümdesiniz…

    Yıldızlar gibi toplanılması gereken delilleri hasıraltı edenler, karartanlar… Kendisinin ne mal olduğunu unutup, nasıl daha çok mal mülk sahibi olurum; nasıl daha azgın bir hayat yaşayabilirim derdine düşenler… Haklıdan değil de, güçlüden yana olanlar… Güç merkezi değiştikçe, fırıldak gibi dönen, korkak, kalleş ve kaypaklar… SÖVGÜMDESİNİZ…

    21:40:54 | 2018-01-25

    Başkasının ellerini kolayca taşın altına koyanlar…

    Dünyanın hırsına, kinine bulaşmış, taş kalpli insancıklar…

    Yüreklerinin mürekkebi kurumuş, kâğıtlara artık barış yazamayan zalimler…

    Şairlerin sıcacık heceleri yazdığı kalemler yerine, sevgiyi ve barışı; uzun namlulu silahlarda arayan, boyalı iskarpinli beyler…

    NEFRETİMDESİNİZ…

    * * *

    Dönmeme ihtimalini bilerek, Yemen’e oğullarını gönderen gözü yaşlı analar…

    Sevdiceği ellerinden kayıp giderken vatan uğruna, geleceğinden vazgeçen, gencecik kızlar...

    Yürüdüğü yolların sonu barışa çıkıyor diye, uçurumlara gönüllü atlayan; kınalı kuzular…

    Yüreği tarifsiz acıyla yanarken, ettiği tüm dualarında; “vatan sağ olsun”  diyebilen, babalar…

    SEVGİMDESİNİZ…

    * * *

    Bütün bedenini, beynini, yüreğini, sevgi ile doldurup; kötülüklere adım atacak yer bırakmayanlar…

    Can evi herkese açık olanlar…

    Vicdanlı ve güler yüzlü olduğu için ahlaksızlıkla suçlananlar…

    Irk ayrımı yapmadan, kadın erkek; çoluk çocuk; herkese kucak açtığı için, namussuz sayılanlar…

    Vatan, bayrak, din, dil, ırk, sınır ayrımı yapmadan; sadece insan kalanlar…

    SAYGIMDASINIZ…

    * * *

    Soğuktan donmuş kediyi, yırtık kabanının içinde ısıtan yalnız adam…

    Köpekleri incitmeyen değil.

    Elindeki bir parça simidi, sokak köpeğiyle paylaşan; köprü altı çocuğu…

    Dağlardaki kekiklerin, kucağındaki bebeklerin kokusunu sevenler...

    Bin bir çeşit küfürle süslenen, bağırıp çağrılan, at yarışlarını değil, özgürce koşuşturan atları sevenler…

    Penceredeki sardunyalardan başka sohbet edeceği kimsesi olmayan Fadime Teyzenin ellerinden tutup, “ben buradayım, ben varım” diyen sayın valiler…

    Çalışmaktan koltuğunu unutan amirler, müdürler…

    Kalemini satmadan, eğilip bükülmeden, doğru kelimelerin peşinden koşan, güvenilir, dürüst, ahlaklı kalanlar…

    Taraf olmaksa eğer, vatan, millet, bayrak tarafı olanlar…

    ÖVGÜMDESİNİZ…

    * * *

    Masum insanların emeklerini çalanlar…

    Dağ gibi kara yağız delikanlıları; adresini şaşıran kurşunların önüne atıp, anaların yüreklerini dağlayanlar…

    Feminist mi, komünist mi, anarşist mi bilmem. Kötü bir şey oldu bunlar, kadınlığına bakmadan deyip; karalayanlar…

    Bizim kitabımızda yazmaz arkadaş öyle şeyler. Vuracaksın iki tane, kapatacaksın odaya deyip, kadını dört duvar arasına hapsedenler…

    Bizler; namazında niyazında insanlarız. Bize uymaz; kadın kısmı otursun evinde, kısmetini beklesin diyenler…

    Okuyacakmış kadın…

    Okusun tabi ki. Askerdeki nişanlısına mektup yazacak kadar bilsin yeter diyenler…

    Hep günahkâr olduğundandır bu cesareti kadının diyenler…

    SÖVGÜMDESİNİZ…

    * * *

    Çocukluğunu, geçmişini, siyaseti, ekonomiyi, geleceği, ailecek neşeli sofralarda konuşmayı unutan aileler…

    Portakalın kasasını içinde; kabuğunu üzerinde yakıp, kokusunu derin derin soluyarak içimize çektiğimiz, bir pufladığında, genzimizi yakan kör dumanın içinde kaldığımız sobalı günleri unutanlar…

    Yıldızlar gibi toplanılması gereken delilleri, süpürge ile hasıraltı edenler, karartanlar…

    Kendisinin ne mal olduğunu unutup, nasıl daha çok mal mülk sahibi olurum; nasıl daha azgın bir hayat yaşayabilirim derdine düşenler…

    Haklıdan değil de, güçlüden yana olanlar…

    Güç merkezi değiştikçe, fırıldak gibi dönen, korkak, kalleş ve kaypaklar…

    SÖVGÜMDESİNİZ…

    * * *

    Çoktur Fatma’nın penceresi.

    Siz nereden bakılmasını isterseniz asla kırmaz sizi, oradan bakar…

    Bazen pırıl pırıl, ışıl ışıl, tertemiz bir pencereden imrenilesi size bakar.

    Bazen de pisliğinden, kirinden, balçık haldeki, çamurlaşmış pencereden bakar.

    Bazen derin derin nefes aldığı, çocukluğunun penceresine dönüverir yüzü hasretle…

    Siz hangi penceredesiniz?